1 Şubat 2018 Perşembe

EVDE SİRKE YAPMAK

Bir Geri Kazanım Uygulaması Olarak Sirke

Kendi kendime sirke yapma maceramın yaklaşık on yılı aşkın bir mazisi var ama ne yazık ki küçük heveslerle başlayıp büyük bir acemi şansıyla sürdürdüğüm bu serüven hep hüsranla son buluyordu. Yaptığım canım sirkeler aile bireyleri tarafından pislik unsuru sayılarak çöpe atılıyordu. Her konuda vizyoner yapım ailemin prangalarından köreldi kaldı.

Benim aşırı acıklı hikayemi bir kenara bırakırsak en son 2011 yılında yaptığım ve mis gibi olan karadut sirkem çöpü boylayınca bu işlere küstüm ve o günden sonra hiç ilişmedim. Gerçi uğraşacak fırsatım da olmadı ama fırsatı değerlendirecek hevesim de kalmamıştı zaten. Konumuza dönecek olursak evde sirke yapma furyası moda olunca bizim evdekilerde bir heves bir heyecan. Onlar sirkeyle gelen aydınlanmayı daha yeni keşfetmişlerdi.

Sirkeyle aydınlanma mı olur diyenleri burada kendi hallerine bırakıp, buradan sonrasında ufku geniş arkadaşlarla yola revan olacağım. Cahil sevmiyorum çünkü.

Fermente yaşam, alkali yaşam, gaps, fitoterapi, homeopati gibi akımlar ivme kazandıkça kah eskide kaldığı düşünülen geleneksel usuller kah yeni yeni usul, teknik, kavram ve uygulamalar günlük yaşamda yerini alır oldu.
Örneğin bizim evde turşu kurulurdu ve biz turşuyu çok seven insanlardık ta ki çok bilmiş peder "herkes evindeki turşuları atsa tansiyon hastalığı yarıya düşer" isimli gazete yazısını KHK ile uygulamaya alıncaya kadar. Turşu kurulmadığı gibi evde turşu da barındırmaz oldu. Sayesinde okumuş cehaletin ne lanet bişey olduğunu biliyorum. Haliyle bu sağdan soldan okuyup da hayatının kayıp tılsımını bulmuşçasına her yeni akıma balıklama atlayanlara da destur çekerek yaklaşırım.

Yanlış anlaşılması, yeniliklere kapalı bir insan değilim ama yukarıda da örneğini paylaştığım gibi bu tür konularda furyalara kapılmayı manipülasyona açık buluyorum. İnsan yaşamı hele ki insan sağlığı manipulasyonlardan korunması gereken kritik bir hadisedir. İnsanlara senelerce yağ yemeyin dediler, şimdi ise bağımsız bilim adamları ve kuruluşlar depresyon ile yağsız beslenme arasında bir korelasyon olup olmadığı tartışıyor. Daha vahim örnekler verilebilir ama konumuz bu değil. Dolayısıyla furyayla gelen furyayla gider azizim biz kendimize bakalım.

Turşu denince benim aklıma Neşeli Günler, Adile Naşit, Münir Özkul gelir. Sonrasında da ne bileyim lahana turşusu, hıyar turşusu, gök domates turşusu, siyah üzüm turşusu, pancar turşusu gelir. Fermente içecek deyince de turşu suyu, sirke, şalgam suyu, boza, tarhana çorbası gelir, pancar kvas ya da kombuça gelmez.
Kendiliğimden elma, erik, çağla, havuç turşularını denemiş birisi olarak diyorum ki turşu velinimettir, soframızdan eksik olmasın. Mevsimi geldiğinde turşuyla ilgili de yazı yazmak farz oldu, yazarken fark ettim ki benim de canım çekmiş. Konumuz turşunun temel taşı sirke aslında. Buraya kadar anlatmaya çalıştığım toplumun her konuda muhafazakar ve gelenekçi takıldığını zannederken büyük bir paçozluğa bürünmesiydi. Kendi içinde var olan akışı görmeyip onun yerini moda olan başka şeylerle doldurma çabasını anlatmaya çalışıyorum. Bir sirkeden nerelere geldik?

Sirke meyvelerin fermente işleminden geçmesi sonucu oluşan keskin sıvı. Ama aynı zamanda hem vücudu, hem evi, eşyaları, kıyafetleri, hem enerjiyi temizleyen muazzam bir iksir. Üstelik yapımı da öyle aman aman bir işlem değil. Eskiden insanlar sirkelerini de kendileri yaparlarmış ve sirke sadece beslenme için değil tam bir şifalı iksir niyetine kullanılırmış. Bunlar benim kendi aile büyüklerimden bizzat dinlediğim ve yapılışına şahit olduğum bir nevi kültürel miras. Gel gelelim eskilerden de bundan daha fazlası kalmadı ne yazık ki.

Neyse ne diyorduk sirke.

Geçtiğimiz yaz 20 günlük bir tatile çıktık. Döndüğümde buzdolabım şarteli attırmıştı ve çalışmıyordu. Kapağını açtığımda gördüklerimi anlatmak dahi istemem. Bu bambaşka bir yazı konusu ama yolda gelirken sergilerden ne bulduysak almıştık. Şeftali, kavun, vişne, elma benim aklıma ilk gelenler ve o sıcakta onları bozulmadan muhafaza edemezdim. Çürüyüp atılmalarına da gönlüm razı değildi. Öncelikle hava sıcak ve rutubetli olduğu ve eve döner dönmez karşılaştığım korkunç manzaraya müdahale etmem gerektiği için bir iki gün yaz sıcağında oyalandılar. Hal böyleyken hepsini güzelce ayıkladım ve iyi durumda olanlarını reçel yaptım. Ayıkladıkladığım kısımları da meyvesine göre gruplandırıp temiz kavanozlara doldurdum. Birer fiske şeker, birer parça nohut atıp kendi hallerine bıraktım. Ne zaman ki reçellerim pişti, kavanozlara aktardım, işte o zaman tencerelerin içinde kalan reçel kalıntısını kaynamış ılımış su ile eritip sirke namzeti meyvelerimin üzerine boca ettim. Yaklaşık 2 hafta sonra üzerilerinde deniz anası benzeri bir doku kendiliğinden oluşmaya başlamıştı. Bu dokuya bizde 'sirke ebesi' derler ama kimi ana diyor kimi maya diyor. Sonuç olarak o yapı oluşmaya başladığı zaman bilin ki bu işi başardınız demektir, ama süreç bu kadarla bitmiyor.

Benim için bu büyük bir kurtarma operasyonuydu. Bu sayede şişeler dolusu, litrelerce sirkem oldu. Hem de birbirinden farklı değişik aromalarda. Bu motivasyonla artık kimse beni sirke yapmaktan alıkoyamaz olmuştu. Evde boynunu büken her meyve sirkeye dönüşür olmuştu. Eve her gelene ya da evine her gittiğime bir şişe sirke götürür olmuştum ve dahası her gün bir yemek kaşığı sirke içmeyi alışkanlık haline getirmiştim.

Evimdeki 20'den fazla farklı çeşitlerde sirke var. Her geçen gün yenileri ekleniyor aralarına. En nihayetinde hava kirliliğinden midir, yetiştirilmesinde kullanılan hormonlardan ya da tarım uygulamalarından mıdır bilinmez meyveler çok çabuk bozuluyor. Burada hem çiftçinin emeğine hem de harcadığınız paraya yazık.siz de evinize aldığınız meyveleri sirkeye dönüştürebilirsiniz. Bunun için ayrı bir bütçeye gerek yok. Besin olarak tüketmekten hoşlanmasanız bile ev temizliğinde, inatçı lekelerde filan kullanırsınız.

Bir sonraki yazım da sanırım sirke ile ilgili olacak. O güzel güne kadar sağlıcakla kalın.

30 Ocak 2018 Salı

31 OCAK 2018 TAM AY TUTULMASI

TUTULDUK EY HALKIM HATIRLA BİZİ!

31 Ocak 2018 Çarşamba günü 2018 yılının en önemli gök olaylarından biri yaşanacak bu gerilim dolu sürece hazır mısınız?

Bu olayı sadece astrolojik açıdan değerlendirmek gökbilimine ve gökyüzünün ışıltılı dünyasına haksızlık olur. Neden önemli olduğunu ise kısacık anlatayım.

31 Ocak 2018 Çarşamba günü Ay ile ilgili önemli olaylar aynı anda yaşanacak. Gerçekleşecek gök olaylarını tanımlayacak olursak:

1) Ay Tutulması: Hala okullarda öğretilir mi bilmem ama ben ilkokulda Hayat Bilgisi dersinden itibaren bilirim tutulmaların tanımını. işte o tanım; Dünya, Ay ile Güneş'in arasına girdiği zaman gerçekleşen gök olayına Ay Tutulması denir.
2) Kanlı Ay: Ay, Dünya' nın hizasına tamamen girdiğinde, yani gölgesindeyken kızıla boyanır. Bu da Kanlı Ay olarak adlandırılıyor.
3) Mavi Ay: Bir ay içinde gerçekleşecek ikinci Dolunay' a Mavi Ay diyorlar. İngilizlerin bu olayın ne derece ender olduğunu vurguladığı bir deyimleri bile vardır. "Once in a Blue Moon" dilimize çevirisi kırk yılda bir olarak yapılır.
4) Süper Ay: Ay, Dünya' ya en yakın noktada olacak, bu nedenle her zamankinden daha büyük daha parlak daha ihtişamlı görünecek. Dolunay'ın etkilerini de katmerli hissedeceğiz sevgili Lunatik kardeşlerim.

Bu gökyüzü fenomenlerinin tanımlarını tek tek yapınca hem gerçekleşecek olayın ne denli mucizevi olduğunu daha iyi anlıyoruz hem de aslında gökyüzüne burçların dışında bakmamız gerektiğini hatırlıyoruz. Tüm bu olayların aynı anda meydana gelmesi ise en son 152 yıl önce gerçekleşmiş. Evrenin nadir anlarından birine şahitlik edeceğiz kısacası.

Ne yazık ki bu mucizevi olay gerçekleşirken ülkemiz gündüz saatlerini yaşıyor olacak. Bu nedenle çıplak gözle göremeyeceğiz ama etkilerini yaşamımızda ve kendimizde hissetmemiz kaçınılmaz.

İşin teknik kısmını yukarıda yalın bir şekilde anlattık madem gelelim biraz etkilerine. Bugün gayet sakin uyandım, her gün gibi belki biraz daha huzurlu, enerjik, minnoş hatta. Neyse bir yere yetişmek üzere evden çıktık. 10 katlı bir apartmanda topu topu 5 daire daimi sakini. Biz de evden nadir çıkan insanlarız ve ancak acil durumlarda ve elimizde eşya olduğu zaman asansör kullanıyoruz, malum sağlıklı yaşam algoritması. Ama nasıl oluyorsa her defasında asansör kullanacağımız zamanlarda asansör istisnasız meşgul oluyor veya düşüncesiz komşularımız tarafından meşgul ediliyor. Her neyse asansörü çağırdık içinde insanlar var. Üstelik asansöre Tuzla - Mecidiyeköy otobüsü gibi doluşmuşlar. İşimizin acil olduğunu belirtmemize rağmen mal mal bakıp istiflerini bozmadan devam ettiler. Ben merdivene yöneldim. Aşağıda komşularımızla karşılaştık. Öyle rahat öyle umursuzlar ki sinirlerim bozuldu. En nihayetinde servisi kaçırdık ve gideceğimiz yerden kaldık. Bu durum man kafa komşu olacak insan müsveddelerinin mallığı ile katmerlendi. Elbette ben sinirden yıktım apartmanı birazcık. Sinirlerimi kontrol edemedim ya da etmek de istemedim. Ne saygısızlıkları kaldı ne insanlıktan nasibini alamamışlıkları. Karşı komşumuzun da birkaç küçük mallığı vardı onlar da aldı nasibini bu patlamadan. Ama 10 katlı apartman inledi. İnlettim. Bir yarım saat sonra ne o öfkeden eser kaldı ne sinirden. Kendime bir küçük şaşırdım sonra geçti.

Gel gelelim akşamüstüne doğru Twitter' da takip ettiğim bir astroloji hesabı "Kanlı Dolunay'da yapmamız gereken bir egzersiz" başlığında bir yazı paylaşmış. Aydınlanmacı bünyem bu küçük detayı asla kaçırmazdı. Yazı özetle bugün bizi sinir eden insanları ve olayları yeniden gözden geçirmemizi öğütlüyordu. Tahammülümüzü zorlayan kişi ya da durumu zihnimizde canlandırarak kendimize "Bu kişinin canımızı sıkmasına sebep olan ve içimde görmem gereken şey ne?" diye sormamızı istiyordu. Bunu yaparsak iç yönelimi sağlayarak cevabı bulacakmışız. Ben de dediğini harfiyen uyguladım.

Sonuç

Sonuç olarak ben sinirlenmekte haklı olduğumdan, bunlar gibi düşüncesiz, bencil ve saygısız tiplerin hak ettiği davranış biçiminin bu olduğunu ve yaptıklarının ne olduğu  yüzlerine vurulmadığı sürece bunun farkına varamayacaklarını, farkına varmak istemeyeceklerini çünkü ancak bu şekilde ahmaklığın yarattığı konfor alanında yaşamlarını hiç irkilmeden sürdürmeye devam ettireceklerini düşündükçe yaptığımın ne kadar doğru ve yerinde olduğundan bin kez daha emin oldum.
Öğüdün devamı şu şekildeydi:
"En nihayetinde bu yönümü sevgiyle kabul ediyorum ve serbest bırakıyorum." Bunu gösterdiği için birbirinden kıt beyinli komşularıma ve yaşam boyunca karşıma çıkacak diğer kot kafalılara dünyayı dar etmeye ant içtim. Benimle misiniz Spartalılar? Eğer öyleyse

Let the linç begin!😈

Gelelim Lunatics mevzuna

Dolunay sürecinde yaşanan duyguların, özellikle öfkenin kontrol edilememesi durumuna maruz kalan insanları bu şekilde tanımlıyorlar; Lunatikler. Ben de onlardanım. Dahası dolunay dönemi benim regl dönemime denk gelir hep ve kan gövdeyi her iki manada da götürürdü. Bu defa öyle olmadı. Hayret 😮 Sevgili Murphy halime acımış olmalı ki 😇 bu muhteşem doğa olayında kendi bünyem bana savaş açmadı.

Yalnız ben bu kontrolsüz güç nedeniyle yarın kendimi toplumdan izole etmeyi düşünüyorum. Kendimi ev işlerine adamayı planlıyorum. Böylelikle bir taşla iki kuş vurmuş olacağım. Öncelikli olarak kudurgun ve şuursuz olarak topluma salınmış kitleden kendimi korumuş olacağım. Sonrasında İspanyol güreşçi boğaları gibi deli kuvvetimi faydalı bir işgücüne ve kendi yararıma dönüştüreceğim. Ev mis gibi olacak.

Gece de bir kadeh şarap ile mehtabı seyredeceğim.
Zeki bir kadın olmak ne güzel.

Küçük bir ekleme yapmak istiyorum. Tutulmalarda gereksiz yere tahammül ettiğimiz insanları hayattan çıkarırken gösterdiğimiz o soğukkanlı ve kararlı tutum oluyor. İlla benim gibi dip köşe ev temizlemek zorunda değilsiniz, telefonunuzu elinize alıp sosyal medya hesaplarınızda kel alaka var olan tipleri, anlamsız yere duran mesajları, telefon numaralarını ve fotoğrafları silin. Sonra ne kadar rahatladığınıza kendiniz bil inanamayacaksınız. Kıymetimi bilin bu tatlı detayı size astroloğunuz bile söylemez.

9 Ocak 2018 Salı

En Kadim Saç Boyası: Kına

Umduğuman daha uzun süren bir aranın ardından merhabalar. Bu uzun arada, daha önce hazırladığım taslakları zenginleştirmenin yanı sıra yeni ve farklı içerikler kurgulamıştım ancak Süslü'de yazmış olduğum saça kına yakma başlıklı yazıma istinaden gelen bir arkadaş mesajını daha fazla erteleyemezdim. Malum yeni yıl yeni umutlar ve belki stil değişikliğine saçlarından başlayacaklar da vardır dedim ve bu yazıyı yazdım.

Neden kına? Benim kendi saçım zaten kızıl kumral belki yer yer küllü kızıl. Benim saçıma kına yakma amacım saç rengimi değiştirmek değildi. Saç diplerinde oluşan pullanma ve kabuklanmayı bir nebze olsun iyileştirebilmekti. Sonuç olarak renge etki edecek bileşenlerden ziyade saç derisine iyi gelecek bileşenlerle bu terapötik etkiyi arttırmaktan başka amacım yoktu. Ama ben bu işe ilk kalkıştığımda da öncelikle yakın çevremden bunu sık sık yapan insanlara danışmıştım çünkü onlar kendi geleneksel bilgilerine dayanarak uygulama yapıyorlardı ve sonuç olarak tecrübeye dayalı bir bilgi birikimleri vardı. Geldiğim noktada ise herkes biraz benim gibi el ayarı göz kararı iş yapıyordu, ölçeklendirme ve standart bir uygulama olmayınca sonuç da çeşitleniyordu. Ancak bu durumda benden standart sonuç tavsiyesi bekleyen biri vardı ve ona sallamasyon bir tarif veremezdim.

Yabancılar bu tür deneysel çalışmaları standartlaştırmak konusunda biraz daha iyi olabilir diye düşündüm ve yanılmadığımı anladım. İşi tariflendirme konusunda kendime son uygulamamı da yabancı kaynaklara uygun olarak hazırladım sonuçlarını beraber gözlemleyeceğiz.

Öncelikle bildiklerimizden bilmediklerimizi çıkarmakta yarar var.

* Kına aktarda satılan ve kimyasal bileşenleri standartlaştırılmamış bir ürün. Örneğin daha küllü kızıllar elde etmek için Yemen ve Fas kınalarının tercih edilmesi tavsiye ediliyor. Ancak aktara gidip  Fas kınası istiyorum deseniz nasıl bir yanıt alırsınız, bilemedim. Yine de aktarınızın güvenirliğinden eminseniz danışabilirsiniz.

* Daha önce hiç saç boyatmadım ama anladığım kadarıyla istenen rengin hazırlanmasında boyanacak saçın rengi de göz önünde bulunduruluyor. Yani kınanın hazırlanma ve uygulama aşamalarında sizin sahip olduğunz saçın rengi ve yapısı da büyük ölçüde belirleyici. Her ölçek her tarif her zaman istenilen etkiyi yaratmıyor, sonuç garanti değil ama işte önemli olan yaklaşımı profesyonelleştirmek.

* Elde etmek istediğiniz renk her ne ise kına harici bileşenleri de buna uygun olarak seçmeniz ve ölçeklendirmeniz gerekiyor. Diğer bileşenler de kına gibi içeriği standartlaştırılmış olmadığı için net sonuçlar beklememek akıllıca olur.

* Kına uygulamasında sabırlı olmak gerekiyor. Bir çırpıda verilen kararlar ve aceleci yaklaşım istediğiniz sonuçtan uzaklaşmanıza ve dahası istenmeyen sonuçlar elde etmenize sebep olur. Aşağıda istenen renge uygun birkaç tarif paylaşacağım. Bu tarifi hazırladıktan sonra bir süre beklemeniz gerekiyor. Karışımın homojenize olması için dinlenmesi işlemi bu aslında. Daha sonrasında saçınızın bir tutamında dinlenmiş karışımı deneyin. En az 2 saat bekletin ve durulayın. Kuruttuktan sonra kına uyguladığınız tutamın rengi sizi tatmin ediyorsa doğru yoldasınız demektir.

* Peki bu iş bu kadar riskliyse niye bu kadar zahmete gireyim diyenleriniz olabilir. Bana sorarsanız zahmetli değil eğlenceli. Dahası saç boyasından çok daha tercih edilebilir olan noktalar da var. En önemlisi elde ettiğiniz renk sadece size özel oluyor. Taklit edilmesi pek mümkün olmuyor. İkincisi doğal duruyor hele birkaç hafta içinde saçla bütünleştikçe solmak yerine doğallaşıyor. Saça, saç derisine ve vücuda zararı yok. Saç beyazlarını kapatıyor. Son olarak kına saç diplerindeki sorunları iyileştirme etkisine sahip. Saçlarınız daha sağlıklı görünüyor. Renk seçenekleri uygulamalarınız ve cesaretiniz doğrultusunda çeşitlendirilebiliyor.

İstediğiniz renk her ne olursa olsun kına uygulamadan önce bu iş için kullanmak üzere hazır bulundurmanız gereken malzemeler var ve dahası uygulamayı temiz sonlandırmanız için yapmanızı tavsiye edeceğim ön hazırlıklar var.

1. Kına uygulayacağınız ortamın zeminine eski bir örtü, boya badana işlerinde koruyucu olarak serilen naylonlardan serin derim.

2. Kınayı muhakkak cam ya da seramik kapta hazırlayın.

3. Kına sürmek için özel saç boyası fırçalarından edinebilirsiniz.

4. Plastik eldiven olmazsa olmaz.

5. Vazelin. Alnınız, enseniz, kulaklarınız, şakaklarınıza ince bir tabaka halinde vazelin sürün. Kına boyamasın diye koruyucu tabaka olarak. (saç boyayanlar bu adımın gerekliliğini bilir, biz hiç deneyemeyenler için de bilgilendirmede bulunalım)

6. Penuar ya da gözden çıkardığınız bir kıyafet giyiniz.

7. Saçlarınız için yıkanabilir klipsli toka, tarak.

8. Saçınızı sarmak için streç film, plastik bone

9. Saçlarınızın temiz ve kuru olmasında fayda var.

Hazırsanız tariflere başlıyorum: Öncelikle ölçeklendirmeyi gramaj olarak değil de uygulama kolaylığı sağlaması açısından bardakla ve kaşıkla yapacağım.(biz çocukken böyle bir aşçı vardı "ölçülerimiz bardakla kaşıkla" derdi) Saçınızın uzunluğuna ve gür oluşuna bağlı olarak yapacağınız oranlamayı da ayrıca belirteceğim. Baz olarak 1 su bardağı kınayı ölçek olarak kabul edelim, ortalama saç uzunluğumuz da omuz hizamız olsun. Baz tarifler 1 bardak toz kına üzerinden yardımcı malzemeler ise arzu edilen renk tonuna göre yemek kaşığı, tatlı kaşığı, çay bardağı ve kahve fincanı ile seyreltilmek üzere oluşturulmuştur. İstenen karışım yoğunluğu ise çocukken oynadığımız çamur kıvamı.

Koyu Kumral:

Yanlış okumadınız. Kına ile sadece kızıl renk elde etmiyorsunuz. Kızıl yansımaları olan kestane kabuğu rengi elde etmeniz de gayet mümkün.

Gereken Malzemeler:

- Kına ( 1 su bardağı toz kına)
- 1 çay bardağı yoğun çay demi
- Yarım çay bardağı ceviz mavrısı suyu (cevizin yeşil kabuklarının suyu)
- 1 kahve fincanı şekersiz pişirilmiş Türk kahvesi

Bu sıvı maddeler toz halindeki kınayı çamur kıvamına getirmek için yeterlidir. Ancak uygulamanın rahat yapılması için daha cıvık bir kıvam elde etmek isterseniz çay demi ile inceltebilirsiniz.

Elde ettiğiniz karışımı ağzı kapalı olarak en az 1 gece buzdolabında dinlendirin. Öyleyse neymiş saçımıza kına yakmadan en az bir gün önce karışımı hazırlamamız gerekiyormuş.

Gelelim uygulamaya. Yukarıda bahsettiğim tüm altyapı çalışmalarını gerçekleştirdikten sonra temiz ve kuru saçınıza 1 gece önceden hazırlayıp beklettiğiniz kına karışımınızı haldır huldur sürmüyoruz!

Bir tutam saç alıyoruz, karışımdan bir miktar sürüp saçı balyaj yapar gibi çikolata kağıdı büyüklüğünde bir folyoya sarıp en az 2 saat bekliyoruz. Bu tutamı saçınızın kolay görünmeyen bir yerinden yapmanızı şahsen tavsiye ederim. Beklenmedik bir sonuç karşısında kuyruğu boyalı merinos gibi gezmeyi kim ister ki?

Neyse zorlu geçen 2 saatin sonunda sonuç beklediğinizden de iyi öyleyse tutam tutam ayırdığınız saçlarınıza kınayı uygulayıp en sonunda saçlarınıza yedirip kafanızı boneleyin. En az 2 saat olmak suretiyle kendinizi beklemeye alın. Rengin yoğunluğu ve rahatlığınıza göre bu süreyi uzatmanız mümkün.

Şarap Kızılı:

Muhtemelen en kolay elde edeceğiniz renk bu olmakla birlikte işin püf noktalarını gözden kaçırmamanız için vurgulamak isterim.

Gereken Malzemeler:

- Kına ( 1 su bardağı toz kına)
- 1 tatlı kaşığı toz tarçın
- 1 tatlı kaşığı öğütülmüş karanfil
- 1 kahve fincanı sirke ( kınanın renk yoğunluğunu katlamak için)
- 1 çay bardağı hibiskus çayı
- 1 yemek kaşığı kırmızı şarap (opsiyonel ama olsa güzel olur)

Şimdi tüm bu malzemeler güzelce karıştırılır. Muhtemelen koyu kıvamlı bir karışım olacak bu nedenle hibisküs çayı ile karışımın kıvamını seyreltebilirsiniz. İsterseniz kaynamış ılımış su ile de bu işleme devam edebilirsiniz.

Yine 1 gece dinlendiriyoruz. Temiz ve kuru saçınızın görünmeyen yerinden seçtiğiniz küçük bir tutama kınayı sürüp çikolata kağıdı büyüklüğündeki alüminyum folyoya balyaj atar gibi sarıp yaklaşık 2 saat bekliyorsunuz. 2 saatin sonunda kınaya buladığınız tutamı önce yıkayıp durulayıp sonra kurutup farklı ışıklarda rengin istediğiniz gibi olup olmadığını kontrol ediyorsunuz. Oluşan rengin beklentilerinizi karşılaması halinde tutam tutam ayırdığınız saçlarınıza kınayı sürüp, streç film ile başınızı ambalajlıyor ve 2 saat daha beklemeye devam ediyorsunuz. Saçlarınızı güzelce yıkayıp durulayıp güle güle kullanıyorsunuz.

Bakır Kızılı:

Nam-ı diğer Hürrem bakırı ya da İncir Reçeli'ndeki kızın saç rengi. En nihayetinde 2010 yılına damga vuran turuncumsu bakır kızıl arası renk. İngilizce karşılığı strawberry blonde. Açık renkli bir saçınız yoksa lütfen bu işlemden sonuç beklemeyin. Muhtemelen arzu ettiğiniz rengi yakalayamayacaksınız. Çünkü kına doğal bir uygulama dolayısıyla koyu rengi açmak gibi yoğun kimyasal bir etkisi söz konusu değil.

Kamu spotunu tamamladıktan sonra açık kumrallarla konumuza dönecek olursak, kına ile de bu rengi elde etmek gayet mümkün. Sadece biraz daha kalabalık bir malzeme listesi var o kadar.

Gereken Malzemeler:

- Kına ( Klasik 1 su bardağı dolusu toz kına Yemen ya da Fas Kınası olması tavsiye edilir)
- 1 çay bardağı papatya çayı
- Yarım limon suyu
- 1 tatlı kaşığı dolusu zerdeçal
- Kuru soğanın en dışındaki sarı kabuğu haşlayarak elde ettiğiniz sarı su 1 kahve fincanı kadar
- 1 tatlı kaşığı toz tarçın
- 1 yemek kaşığı elma sirkesi

Burada püf noktası şu sirke ve limon suyunu zerdeçal ve tarçına ekleyip sonra kınayla karıştırmak. Ne kadar harika bir insanım hiçbir şeytani püf noktayı sizden esirgemiyorum. Zerdeçal ve soğan kabuğu güçlü bir renk verici olarak kınayla görevi paylaşacaklar. Neşeli günler filmindeki gibi biri sarı, diğeri kırmızı diye bağıracak ve sonuçta dostluk ve sevgi kazanacak. Karışımı 1 gece buzdolabında bekletin.

Kuru ve temiz saçınızın görünmez bir tutamına balyaj yapar gibi sürüp folyo ile paketleyin. 2 saat bekletip durulayın. Sonra kurutun. Ortaya çıkan renk hoşunuza giderse tüm saçınıza uygulayabilirsiniz. Sonuç muhtemelen Voila! olacak.

Bordo:

Ohaa yok artık filan demeyin kınayla gayet bu renk de mümkün. Yukarıda dedik ki koyu saçlılar hiç yeltenmesin çünkü bu renkte hayal kırıklığı yaşarlar kına uygulayarak. Peki şimdi bu renk tam onlara göre. Keratalar yine iyisiniz ben varım hepinizi düşünen. Başlıyoruz. Gelsin malzemeler...

Gereken Malzemeler:

- Kına ( 1 su bardağı toz kına İran Kınası olması tercih sebebi)
- Mor soğanın kabuğunun haşlanmış suyundan 1 kahve fincanı
- Rendelenmiş kırmızı pancar suyu, yahut hazır satılan pancar tozlarından kullanabilirsiniz ama hiç denemedim ölçek veremeyeceğim bu tozlara ilişkin orada inisiyatif alabilirsiniz.
- 1 çay bardağı hibiskus çayı
- 1 kahve fincanı sirke
- 2 yemek kaşığı kırmızı şarap (opsiyonel, yerine soğan kabuğu suyu yedeklenebilir kıvam için)
- 1 tatlı kaşığı öğütülmüş karanfil

Malzemelerimizi yine temiz cam kasede güzelce karıştırıp 1 gece buzdolabında bekletiyoruz. Ertesi gün saçımızın görünmeyen bir yerinde bir tutam deneme amaçlı sürüp balyaj yaparcasına alüminyum folyoya sarıp 2 saat bekliyoruz. 2 saat sonunda bu kınalı yapıncağı yıkayıp kurutuyoruz. Renk muhtemelen istediğimiz gibi olacak. Eğer öyleyse tüm saçımıza karışımı uygulayıp 2 saat bekleyip, 2 saat sonunda önce duruluyor sonra kuruluyoruz. Güle güle kullanın.

Gelelim sadede. Elimden geldiğince açıklayıcı ve anlaşılır bir şekilde anlattım. Bildiğim tüm püf noktalarını ve önemli adımları sizinle paylaştım. Akıllarda kalan soru işaretleri için sonunu bekledim.

* Hemşire hep renk istediğimiz gibi olursa demişsin ya olmazsa? Renk yoğunluğunun istediğiniz gibi olmaması ihtimalinde işlemi tekrar ederseniz ya da 2 saat sonunda rengi kontrol edip biraz daha uzun süre bekletirseniz istediğiniz sonuca yaklaşmanız mümkün. Ama derseniz ki bu renk benim beklediğim renk değil, öyleyse karışımda renk veren yardımcı unsurların miktarını arttırıp karışımı biraz daha bekletebilirsiniz. Bu kıyağı da size kimse yapmaz.

* Ölçek ölçek dedin bende bir kucak saç var ne yapacağım? O ölçekler renk ve kıvam ayarı için optimize edilmiştir. Renk ayarı aynı kalsın miktarı nasıl ayarlayacağım dersen, yarımşarlı olarak azaltıp arttırabilirsin miktarları. Yarım bardak kınaya yarım çay bardağı çay demi örneğin.

* Kına taşı diye bir malzeme var aktarlarda hiç kullanmadım. Benim tarif aldığım yakınlarım da kullanmamış. Yabancı kaynaklarda ise böyle bir malzemeden hiç bahsedilmemiş. Dolayısıyla benim de söyleyecek bir sözüm, bir bilgim yok kendileri hakkında (kına taşına bile gider yaptım ya hayretler içindeyim).

* Yağ konusu. Evet ülkemizde de yabancı kaynaklarda da yağ yoğurt yumurta gibi bilimum besleyici karışımlar ilave ediliyor ama ben bunlardan hiç bahsetmedim çünkü;

- Yağ ( zeytinyağından argan yağına hindistan cevizi yağına kadar) karışımın saça tutunmasını önlüyor dolayısıyla boyama etkisini ikinci sıraya düşürüyor. Karışımın kontrolünü zorlaştırdığı gibi renk yönünden işlemin verimini düşürüyor. Şahsi tavsiyem kına uyguladıktan sonraki süreçte yağ içerikli bakımlar kullanmanız.

- Yoğurt ve yumurta hatta maya asla! Rengin oturması için karışım bekletiliyor ve bozulma potansiyeli olan bu içerikler bakteri oluşumunu tetikleyebilir, zehirlenme ve alerjiye neden olabilir. Denememenizi öneririm.

- Bepanthen, Evigen, Bemiks durumunuz varsa deneyin ama ben ayrıca kullanılması tarftarıyım.

* Saçın yıkanması konusuna gelince ilk durulama hayli yorucu olacaktır. Ne çok sıcak ne çok soğuk suyla. Ilık su ile sabırlı ve nazik şekilde saçınızı kınadan arındırıp sonra her zamanki duş ritüelinizi uygulayın. Ben kına sonrası sabunla yıkıyorum. Birçok kaynak ve kına yakan eşim dostum ilk uygulama sonrası takip eden birkaç gün saçın yıkanmamasını tavsiye ediyor. Kınanın saça işlemesi için süre tanımak gerekiyormuş. Aklınıza yatar yatmaz bilemedim. Bu kısmını size bırakıyorum. Çok zorlamadığı sürece bekleyebilirsiniz. Yeni yıl, yeni saç, yeni şans, hadi bakalım rast gelsin.

Yeni yılın ilk yazısı kınaya kısmetmiş.

Fotoğraf isteyenler için şu an kafamda kına var. Yazıyı hiçbir eksik olmayacak şekilde harıl harıl yazmaya çalıştım. Kendi saçımı yıkayıp kurutunca bir öncesi sonrası fotoğrafı koyacağım.
Teşekkürlerinizi bana memnuniyetinizi arkadaşlarınıza iletin cankuşlar. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere,

Sağlıcakla kalın.

18 Kasım 2017 Cumartesi

Fi Dizisi Karakterlerinin Burç Tahminleri

2017 yılının en popüler vakalarından biri de Fi Dizisi oldu. Dizi internette yayınlanmasına rağmen oldukça geniş bir kitle tarafından benimsendi ve bence bunun sebebi, baştan savma değil de özenilen bir iş olması.

Bu dizinin esinlenildiği kitap serisini okumadım çünkü yazarının youtube'da bir söyleşisine denk gelmiştim, konuşurken bile anlatımı o kadar kesikli ve yorucuydu ki yazılı anlatımı en iyi ihtimalle konuştuğundan 2-3 gömlek daha iyi olsa dahi o kitabın akmayacağı aşikardı. Nitekim kitabı okuyanlardan gelen geribildirimler hep bu düşüncemi doğrular nitelikteydi. O nedenle kitabı okumadım ve okumayı da düşünmüyorum. Bunu belirtmemin sebebi kitapta karakterlere ilişkin paylaşılan ama diziye aktarılmayan detayları bilmiyorum. Bu yazı sadece diziden edindiğim izlenimler doğrultusunda yazılmıştır.

"Burçlara inanmıyorum ama" ile başlayan cümleler de en az "burcumun özelliklerini taşıyorum" kadar klişeleşmişken gazetelerin dergilerin magazin sayfalarındaki gibi eğlencelik bir yazı yazmak niyetim. Bu yazı tamamen kişisel gözlemlerime dayalı oluşturulmuş bir profillemedir.

İnternet ortamındaki herşeyden nem kapan aşırı hassas ve duyarlı kitleye (onlara ne yapsam nafile farkındayım ama) karşı kamu spotunu yaptıktan sonra konumuza dönebiliriz.

Özge Egeli: Berrak Tüzünataç'ın güzelliğini tartışacak değilim ama Özge karakteri gerçekten çok sinir bozucu, gıcık bir tip. Birinci sezonda sahip olduğu değer yargıları ve doğrularını babasına ve babasına duyduğu öfke doğrultusunda bütün erkeklere ve erk sahiplerine duyduğu bir hınçla savunuyordu. Bu nedenle çalışkanlığı, inadı ve bir konunun üzerindeki ölesiye ısrarı da babasından alamadığı intikamı hayattan dolaylı olarak alma çabasıydı. Hiçbir doğruyu rasyonel olarak savunurken göremedik onu, hep birilerine karşı ve birilerine rağmen var olma çabası içindeydi. Nitekim dizinin ikinci sezonunda bu tavır yerini düşmanına benzemeye bıraktı. Özge yine intikam peşinde ama bu sefer düşmanlarının yöntemini kullanıyor. Tahminimce Özge kova burcu, hep benim dediğim olsun, hep benim doğrum doğru halleri de bunun sağlamasını yapıyor. Bir de delimsereklik var. İstediğine ulaşmak için her yolu yapacak biri. Ölçüsü yok. Kimseye eyvallahı yok çünkü sevdiklerini kaybetmiş. Kaybedecek kimsesi yok. İnsanları amaçları doğrultusunda kullanılacak araçlar olarak görüyor ve gerektiğinde harcamaya hazır. Bu anlattıklarım düpedüz bir kova kadını. Bir de ne dedik inat! Özge'nin inatçı olduğu alt metinde yansıtılıyor. Bu da bana yükselen burcunun koç olduğunu düşündürdü. Aslında hep ön planda olmak istemesi de bunu destekliyor.

Bilge: Kendi halinde iddiasız gibi görünen ama amaçlarının ne olduğunu en yakınına bile sezdirmeyecek kadar kendini gizleyebilen ve hedefine kilitli bir şekilde ilerleyen bir kız Bilge. Güzel mi? Sayılmaz ama çirkin de değil. Cazibesini ve arzularını dizginlemeye çalışıyor hatta. İnsanları gözlemleyebiliyor, sezgilerini kullanarak başladığı süreçleri dedektif gibi iz sürerek tamamlıyor. Satıraralarını okumayı, görünenin ardında yatanı tercih ediyor. Meraklı biri. Ama merakını doğru yönlendirmeyi keşfettiği ve bunu verimli ve başarılı olabilmek için kullandığı için kimse onun meraklı olduğunu düşünmüyor, herkes onu azimli ve çalışkan olarak tanımlıyor. İnsanları anlamayı ve yardım etmeyi tercih ediyor. Zaman zaman bu nedenle anlaşılmak, takdir edilmek ve dahası keşfedilmek istiyor. Can Manay' ın insanları çözümlemesi ama bunu hiç sezdirmemesi onu çok etkiliyor ve onun bir gün kendisini de ilmek ilmek çözeceği günü bekliyor. Bu durumda bence Bilge tam bir akrep kadını. Ama duygularının esiri olmadığı için akılcı ve soğukkanlı bir tarafı da var. Bu nedenle yükseleni kova olan bir akrep kadını Bilge.

Deniz: Küstahlık derecesindeki özgüveni ve kontrol delisi oluşunu o sempatik, yakışıklı ve hülyalı halleriyle kamufle edebilen bir erkek. Yüksek sanat ile yoğrulmuş bir hayatın getirdiği bir romantizm ve özgünlüğün ötesinde aslında kendi düş ve düşün dünyasının ideal ölçeklerine uygun ilkeli ve dostane bir ruhun ancak sanatla sağaltılabileceğinin bir örneği gibi. Sevdiğini sahipleniyor ama koruma ya da kayırma gibi bir tavırda değil. Bu hali, adalet duygusu gelişkin gibi bir imaj çizse de aslında bu duygusal bir korunma duvarı. Kullanılmaktan korkma halinin bir tezahürü gibi. otuzlu yaşlarının sonunda bile liseli bir genç gibi aşk acısı çekebilen duygusallığı aklıma iki ihtimali getiriyor. Yengeç ya da balık erkeği. İncindiği durumlarda kaçma ve yok sayma eğiliminde olması bana balık olduğunu düşündürüyor. Popülerite peşinde olmasa da sahnede olmak istemesi ve kontrolün daima kendinde olmasını istemesi, doğrularının tartışmaya kapalı olması, yükseleninin aslan olduğunu düşündürüyor.

Duru Durulay: Adı ve kibriyle proje çocuk olduğunu düşündürüyor. Hırslı ve idealist bir annenin küçük yaşta ilmek ilmek işlediği bir genç kadın. Başarılı olmak için yapmayacağı hiçbir şey yok. Hırslarının esiri ve duygularını uçlarda yaşıyor. Kafaya koyduğunu elde etmek konusundaki başarısı tartışmaya kapalı. Ama bunların ötesinde muazzam bir güzelliği var ve her haliyle baştan çıkarıcı ve estetik. Bununla birlikte erişilmez bir soğuklukta. Kendibaşınalığını seviyor. Kendini adadığı konularda yorulmak vazgeçmek bilmiyor. En can sıkıcı durumlarda bile kendine inancını kaybetmiyor. Başına buyruk ve maniple edici hallerini de göz önünde bulundurunca Duru olsa olsa bir boğa kadını olabilir diyorum. Sahnede olmak, daime beğenilmek isteği ise onun yükseleninin aslan olduğunu düşündürüyor.

Can Manay: Zekasına yetişmek mümkün değil. Otistik eğilimleri var. Şehrin karanlık dehlizlerinde tanınmadan başkaları gibi var olmak onun içindeki farklı karakterleri yaşama ve onlara da söz hakkı tanıma düşüncesinden ileri geliyor. Bu devingenliğin ötesinde kendi adını markalaştırmak adına keskin ve zor beğenen bir kalite algısına sahip ve dahası kendine has hal ve tavırları takıntıymışçasına haute couture tasarlanmış bir alfa erkek. Kendisi olsa olsa ikizler erkeği olabilir.

Diziye ilişkin bir eleştiri, yazımdan da anlaşılabileceği gibi Can Manay çok değişik bir profil olmasına rağmen karakter, hikayede bütün boyutlarıyla işlenmiyor. Biz bu  adamı olabildiğinde düz ve keskin hatlarla izliyoruz ve tahlil edebileceğimiz bir olay örgüsüyle karşılaşmıyoruz. Deniz'in Duru'nun, Özge'nin ve Bilge'nin neden sonuç ilişkisi kurabileceğimiz örneklerine rastlarken Can Manay oyun kuran ve hikayedeki diğer karakterleri maniple eden ve aslında yer yer bu insanların hayatlarına ilişkin kesitleri izlerken kendi sesinden anlatımlarıyla da sezdirilmeye çalışılan Can Manay karakterinin hikaye ile izleyici arasında bir katman olduğunu, başrolden öte bu hikayenin ilahı olduğunu ve bizim diğer tüm insanları bir noktada onun anlatımı ve analizleriyle izlediğimizi hissettiriyor. Kendi ise tasvire ve analize gerek kalmayacak kadar gerçek ötesi bir karakter. Bakalım önümüzdeki bölümlerde kendisini anlamak ve yerine koymak için yeterli sebebimiz olacak mı? izleyip göreceğiz.

Diziyi izlemekten zevk alıyorum. Önümüzdeki dönemde Sadık Murat Kolhan, Eti Hanım ve Göksel'in de burçlarını ele almak isterim ama kendilerini profilleyecek kadar izleyemedik dizide. Umarım önümüzdeki bölümlerde hikayelerine daha çok yer verilir.

17 Kasım 2017 Cuma

GRATİS'in BEKLENEN BÜYÜK İNDİRİMİ & ALDIKLARIM

Malum Gratis' in müşterilerin gönlünde yer etmesini sağlayan, her sene aynı dönemlerde yaptığı geniş çaplı indirimleridir.
Daha önceki yıllarda da her ürününü dahil ettiği indirimlerden edindiğim alışveriş tecrübesi doğrultusunda oldukça soğukkanlı olduğumu sanıyordum ta ki bana en yakın Gratis şubesinden içeri girene dek. Mübalağasız bir girdabın ortasında buldum kendimi. Mağazanın içindeki sıra mitokondrinin içindeki kristalar gibiydi. Bu sıranın etrafını tavaf ederek alışveriş yapan insanlar ile kalabalık dayanılmaz düzeydeydi. Elbette bu durum dirençli ve inatçı Türk insanını yıldırmaya yetmeyecekti.

Yılmadım! Gerçekten temel olan birkaç parçayı alıp mağazayı bir tur dolaştıktan sonra sıraya girdim. Sıra arkadaşlarımla biraz ahbaplık ettikten sonra listemdeki diğer kalemleri almak üzere çıktım önce karaborsa olan sepetlerden aldım, bunun için bile birkaç dakika beklemem gerekti. Arada sırada yerime dönmek suretiyle turlayarak alışverişimi tamamladım. Yaklaşık 35-40 dakika sırada geçti. Bu süre içerisinde aldıklarımı sindirdim ve abartmamaya çalıştım. Gerçekten o "herşey indirimde" düşüncesi ve kozmetik kıtlığından çıkmışcasına abartan tipleri görmek insanı zıvanadan çıkartmaya yetiyor.

Neyse bugüne yetişemeyenler için yazıyorum, yarın neler alabilirsiniz alternatif ürünleri içeren alışverişimin size fikir verebileceğini sanıyorum. Çünkü ben zaten ihtiyacım olan, bir süre önce bitmiş olan ya da kısa bir süre içinde bitecek olan ihtiyaçlarımı listelemiştim ve bu alışverişi bekliyordum. Listemin dışına çıkmadım sadece adetler değişti. Bu nedenle vicdanım rahat ve mutluyum.

Hadi başlayalım...

1) Orkid Infinity: 1 paket normal ve 3 paket gece olmak üzere 4 paket aldım. 4,95 TL' ydi paket fiyatı ve bu rakam daha önceki indirim alışverişlerimi karşılaştırınca bu ürünün lansman döneminde bile bu fiyata almamıştım diyebilirim.

2) Ipana Diş Macunu 3 Boyutlu Beyazlık: Bunu zaten kullanıyordum. Aslına bakarsanız diş macununa acil ihtiyacım yok ve zaten önümüzdeki hafta Ağız Bakım Haftası olduğu için Migros'ta indirim olacağını düşünüyorum. Malum Migros indirimleri drugstorelardan daha avantajlı olduğu için ağız bakım ürünlerinden sembolik olarak ihtiyaç listemde yer alanlardan tek kalemi aldım. İstikrar budur. Fiyatı 5,25 TL.

3) Benri Organik Hidrofil Pamuk: Hem organik hem de organik olmayan pamuk daha önceki alışverişlerimden yeterince var aslında bu nedenle sadece 1 paket almakla yetindim. İnsanlar sepetlerinin tabanına pamuktan istinat duvarı çekiyorlardı. İlginç. Fiyatı 2.45 TL.

4) Penti Natura Koton Külotlu Çorap: Bir kadının en temel giyim unsuru siyah külotlu çoraptır malum. Ben de külotlu çorap hastasıyım zaten ve rengi ne olursa olsun uygun fiyatlı buldum mu kaçırmam, Bu gayet güzel bir fırsattı keşke başka renkleri de olsaydı. Fiyatı 4.85 TL.

5) Benri Kulak Temizleme Çubuğu 200 ADT: Yine kişisel bakımın temel kalemlerinden biri, evde vardı ama yedekledim çünkü bunların bile fiyatları normalde çok yükseldi. İhtiyaç halinde alırken gözyaşı dökmek istemiyorum. Fiyatı 1.45 TL

6) Dove Sabun: Exfoliate ve klasik olmak üzere 2 çeşidini aldım. Duşta kullanıyorum, evde her iki çeşidinden de en az 30'ar kalıp olmasına rağmen aldım çünkü ben hediyelerimin içine birer kalıp sabun eklerim ve bu genellikle Dové olur. Fiyatları 1,95 TL.

7) Penti Pantolon Çorabı: Diz altı çorap da elbette hayat kurtaran bir diğer parça ben de 2 paket aldım çünkü 0,80 kuruşa geldi tanesi. Pişman değilim.

8) Nexcare Yara Bandı: Yara bandı evde az kalmıştı, hazır indirim varken birkaç çeşit birden aldım. Hangisinin performansından memnun olursam onunla yoluma devam edeceğim. 8'li paket ve fiyatı 1.60 TL.

9) Benri Yara Bandı: Şeffaf ve klasik olmak üzere 2 verisyonunu da aldım. Denemek için şeffaf olan 1,25, klasik olan 1,75 TL.

10) Benri 10'lu Cep Mendili: Mendil konusunda kalite algım Selpak ve diğerleri olarak ikiye ayrılıyor. İşlevsellik olarak da bu şekilde kullanıyorum. Gayet uygun fiyatlı ve acımadan kullanabilirim. 2,45 TL.

11) Eklips Fondöten Fırçası: Kedi dili şeklindeki bu fırçayı uzun zamandır gözüme kestirmiştim, denemek için aldım. Maske sürmek için kullanacağım. Fiyatı 3.95.

12) Pretty By Flormar Styler Dudak Kalemi 209: Bu da uzun zamandır almayı düşündüğüm ve bu indirimi beklediğim bir üründü. Rengine hayran kaldım ama bu noktada gıcık olduğum bir durum var. Gratis tüm ürünleri deli gibi bantlıyor, bu ürün de aynen öyle bantlıydı ve eve geldiğimde ucunun açıldığını fark ettim çok sinirliyim. Tamam insanımız saygısız ama sen ne diye kullanılmış ürünü bantlayıp koyarsın ki? Fiyatı 2.45 TL.

13) Pastel Oje 251: Bu renk yeni sayılır ve ben çok beğendim. Geçen ojelerin de dahil olduğu Watsons indiriminde bu rengi bulamamıştım. Bu alışverişte buldum ve aldım. Fiyatı 1,95 TL

Minimal alışverişim ve manzumesi




Benim için gerçek manada ihtiyaç alışverişiydi. Daha önce Gratis'in yaptığı bu büyük indirimlerde bütçemin sınırlarını zorlardım. Bu sefer gayet ölçülüydüm. Kendimi tebrik ediyor darısı başınıza diyorum.

PART2

İndirimin ikinci ve son gününde yine gittim bu sefer ölümüme susamış olmalıydım gerçekten bazı zamanlar kendime hayret ediyorum. Aldıklarıma gelince:

1) Palmolive Thermal Spa Banyo Sabunu: Kokusunu sevdiğim için aldım. Sabun zaafım var zaten ve dayanamadım. Fiyatı 2,95 TL.

2) Orkid Infinity Gece ve Normal: Dün almalara doyamamışım demek ki. Yıllık bir stok oldu. Bir de bu serinin ücreti yüksek ve her geçen gün biraz daha artıyor bu nedenle de bu fiyattan bulunca kaçırmak istemedim.

3) Eklips Göz Farı Fırçası: Yeni takıntım makyaj fırçaları. Ama esas göz farı fırçasına takıldım. Bu fırçayı daha önceki indirimlerde bulamamıştım, bulunca kaçırmak istemedim.

4) Wilkinson Xtreme Beauty Tıraş Bıçağı: İhtiyaçtı ve dün karar verememiştim hangisini almam gerektiğine. Bakalım deneyip karar vereceğim. 4'lü paket ve kaliteli bişeye benziyor. Umarım memnun kalırım fiyatı 7,90 TL.

5) Dové Sabun Shea Butter: Dové sabun ilk çıktığında ben çocuktum ama o günden beri evimizden hiç eksik olmaz. Her çeşidini mutlaka almış kullanmışımdır ama bu shea butter'ın kokusu benim favorim umarım bunu piyasadan kaldırmazlar. Çok güzel. Fiyatı 1,95 TL.

6) Doğadan Armutlu Beyaz Çay: Cam şişede, beyaz çay olduğu için aldım. Fiyatı 1,45 TL.

7) Nescafe Xpress Latte & Choco: Madem o kadar bekledim değsin bari diyerek aldım. İyi de ettim Rossmann'da fiyatı beş liraya yakındı. Gratis indirimli fiyatı ise 2,45 TL.

8) Eti Karam Bitter: Enerjimi tazelemek için aldım. Tanesi 75 kuruş.

Nasıl olduğu konusunda herkesin deneyimi ve fikri farklıdır elbette ama iki gündür sırada o kadar tatlı insanlarla tanışıp kaynaştım ki. Kadın dayanışması ne güzel bişey ya. Hele ki milletin birbirini tırmaladığı bir ortamda bunun örneklerini görmek harika. Nezaketi ve eğlenceyi elden bırakmayın, her koşulda insan olduğunuzu unutmayın.

Bir sonraki alışveriş macerasında görüşmek üzere... 

15 Kasım 2017 Çarşamba

#Kasım #2017 #Bitenler

Tüketim toplumu klişesinin neferleriyiz malum. Kapitalizme yaptığımız katkının devamlılığı adına kullandığımız her şeyin ama her şeyin bir miadı ya da sonu var. Biz sıradan faniler, ölümlü olduğumuz gerçeğini kabullendik de sevdiğimiz ürünlerin bitmesini de aynı olgunlukla kabulleniyor muyuz?

Elbette! Malum kapitalizmin çarkları iliğimize kemiğimize öyle bir işlemiş ve hatta bizi öyle bir dönüştürmüş ki sadece satın aldıkça değil tükettikçe ferahlıyoruz. Çünkü ancak bu sayede yaptığımız alışverişin, harcadığımız paranın boşa gitmediğini kendi kendimize ispatlıyoruz. Böylelikle alışveriş denen o ummanda yeni ufuklara yelken açmak için kendimizde daha güçlü bir mesnet buluyoruz; gereklilik. Sonuç olarak, bu hızlı tüketim sisteminde anlık kararlar ve pazarlama stratejilerinin de katkısıyla almış olduğumuz ürünleri bitinceye kadar kullanacak tahammülü gösterebiliyorsak zihnimiz, yaptığımız alışverişin gerekli ve faydalı bir iş olduğuna ikna oluyor. Acaba almasa mıydım? Bu ürüne bu kadar para verilir mi? Ne gereği vardı şimdi bunun? gibi tereddütlerin yerini haklı bir gurur, kendin emin bir duruş alıyor. Bir sonraki alışverişlerimizde çok daha vakur ve kararlı atıyoruz ürünleri sepetimize.

Aynen bu düsturla tüm blogger alemi çarşaf çarşaf yayınlıyor bitirdiği ürünleri. Üstelik ürünlerin kullanımı süresince edindikleri izlenimleri paylaşarak potansiyel tüketicilere de kılavuzluk ediyorlar.

İşte bu yüce amaçla bu hafta başında evde biriktirdiğim bitmiş ürünlerimin ambalajlarını toplayıp Birleşmiş Milletler toplantısı benzeri bir fotoğraf aldım. Hepsini tek tek yazacağım.


Görseller konusunda oldukça acemiyim ama konumuz ürünlerin görselleri değil, işlevleri. Öyleyse başlayabiliriz.

1) Palmolive Body Butter Vanilya Aşkı: Banyoda sabun kullanmayı tercih ediyorum. Ama her defasında farklı sabunlara geçmeye çalışıyorum. Bu sabunları da ilk çıktığı zaman almıştım ama ancak sıra geldi. Kokusu gerçekten kalıcı, Banyo sonrası kuruluk diğer banyo sabunlarıyla eşdeğer. Bu ürünün avantajı gramajı ve kokusu olabilir. Öyle kurabiye gibi vanilya kokmuyor, biraz ilaç gibi bir keskinliği de var sabundaki vanilya kokusunun. O nedenle çok keskin kokulardan hoşlanmayanlar tercih etmeyebilir. Yeniden alır mıyım? Evdeki sabun stoğum bitince belki. Bu serinin tüm çeşitlerinden üçer beşer almışım vaktiyle hatta. Onlara bile ne zaman sıra gelecek kim bilir?

2) Garnier  Saf & Temiz 3'ü 1 Arada: İlk çıktığı günden beri kullandığım bir ürün. taa ki reklamlarında Sinem Kobal'ı oynatıncaya kadar. Markaların reklam yüzü olarak seçtiği kişileri sevmiyorsam ürünlerini kullanmaya ara verebiliyorum taa ki o kişinin yerine sevdiğim ya da en azından olumsuz bir referansı olmayan biri geçinceye kadar. Bu ürün gerçekten cildi temizleyen bir ürün ama her günlük kullanıma kesinlikle uygun değil. Eve Shop'tan yaptığım bir alışverişte bu ürünün sample'larını eklemişlerdi bu geçici boykot döneminde idare etti. Garnier reklamlarında antipatik bir başka ismi oynatmaya başladığı için ( Demet Özdemir) yeni ve gerçekten sempatik bir reklam yüzüne geçinceye kadar yollarımız ayrılıyor bu ürünle.

3) Benri Aseton Şeftali & Mango: Fiyat performans açısından gayet başarılı bir ürün. Çok aseton tüketen bir insan olmamama rağmen bu görmüş olduğunuz şişe beşinci filan olabilir. Ojeyi gayet söküp atarken tırnakları susuz kalmış çorak tarlalara çevirmiyor ve daha da önemlisi insanın burnunun direğini kıran keskin aseton kokusu yok. Mis gibi meyve kokuyor. Pahalı da sayılmaz. Daha ne isterim ki. Almaya devam edeceğim bir ürün, sadece Gratis'in indirimlerini kovalıyorum.

4) Flormar Pretty Şeffaf Tırnak Cilası: Küçücük fıçıcık ama kendisi çok hayat kurtarmıştır. Tırnak cilasını amacı dışında kullanan biri olarak taşınma evresinde kırılan, çatlayan bibloları onarmak için kullanıyorum. Uygun fiyatlı olması, küçük şişede olması, yüzeyler arasında katman gibi durmadan nesneleri kolayca kaynaştırması avantajları arasında. Üstelik kaç senedir kurumadı ya da yapısında bir katılaşma olmadı da. Küçük olduğuna bakmayın baya uzun süredir kullanıyorum bitmek bilmedi. Çantamdan hiç eksik etmiyordum. Şimdilerde hala var mı bilmiyorum ama bulursam görürsem tekrar alırım. Bulamazsam üzerine istemeye istemeye gül koklayacağım.

5) Nivea Care & Color Rosé Renkli Dudak Balmı: Kendilerini aldığım günü çok iyi hatırlıyorum, büyük bir boşluk anında daha sonra pişman olmamak adına alınmış küçük bişeydir. Bu dudak balmları hakkında bir yazı yazmak farz oldu. Konumuza dönecek olursak klasik Nivea dudak balmı. Kesinlikle tekrar almam. Dudak peelingi ve krem allık yaparak tükettim çünkü tüketmezsen bu meretler küfleniyor. Neyse bittiğine gerçekten çok sevindim. Çünkü şimdiye kadar abartısız bu ürünlerin neredeyse her çeşidini aldım hepsi bir süre sonra küflendi ve attım. Çok sinir bozucu bir durum.

6) Nivea Q10 Sıkılaştırıcı Vücut Nemlendiricisi: Madem Nivea'dan başladık, buradan devam edelim. Bu serinin her ürünü var bende. Bu nemlendiriciyi dördüncü defa kullanıyorum. Kokusu muazzam, cilt tarafından emilimi çok kolay, ciltte bıraktığı tazelik hissi ve nem çok güzel. Kokusu da çok güzel ama bu krem kendi başına bir hiç. Serinin diğer ürünleri ile birlikte ve her gün düzenli olarak kullanırsanız cilt yüzeyinde sıkılaşma hissediyorsunuz ama düzenli kullanmayacaksanız beklentiye girmeyin derim. Ama şöyle bir gerçek var ki diğer vücut nemlendiricileri ile hemen hemen aynı fiyatta, en azından sıkılaştırıcı etkisi olan bir ürün kullanayım diyorsanız vücut nemlendiricisi olarak kullanın çok memnun kalırsınız. Kesinlikle bereketli bir ürün. Tekrar tekrar alıyorum zaten kokusu ve cildimde bıraktığı nem için en yakın indirimde tekrar alacağım.

7) Avon Advance Techniques Dry Ends Serum: Kesinlikle tekrar alacağım bir ürün daha. Mis gibi kokuyor, Saçları ağırlaştırmıyor, Kuru saçlardaki elektriklenmeyi, saç uçlarındaki çatallaşmayı önlüyor. Kolay tarama sağlıyor bir de fiyatı dönem dönem çok uygun oluyor. Tüm vaatlerini yerine getiren bir ürün için gayet ulaşılabilir ve tercih edilebilir bir fiyatta satılması ayrıca avantaj. Bittiğine gerçekten üzüldüğüm bir ürün oldu. Aramızda duygusal bir bağ oluşmuştu.

8) Cecilé Iris Parfüm: Bu sıralar hep sevdiğim ve tekrar tekrar aldığım ürünler bitti. Bu durumda bütçem adına üzülürken vaktiyle kozmetik alanına yaptığım yatırımlar nedeniyle de seviniyorum. Bu parfümden evde kaç şişe var bilmiyorum. Cecilé parfümlerinin hemen  hemen her çeşidini denedim ama en çok Iris'i seviyorum. Elimin altında pek çok high-end parfüm olmasına ve hatta uygun fiyatlı parfüm kategorisinde sahip olduğum tek parfüm olmasına rağmen diğerleri kadar sevdiğim ve tercih ettiğim bir parfüm. Almaya devam edeceğim. Bu parfümle ilgili tek bir problem var, kapakları çok dandik. hemen kırılıyor çantaya atamıyorsun. Yine de seviyorum. O paraya alınabilecek en iyi parfüm bu kesinlikle. İndirimlerde yedekliyorum, pişman değilim.

9) Rosense Doğal Gülsuyu: Gülsuyu benim hayatımın vazgeçilmezi, kendimi bildim bileli bizim evde gülsuyu hiç eksik olmaz. Gülbirlik markasına güvendiğim için Rosense alıyorum. Ama artık gülsuyu Tac Mahal dönemindeki kadar popüler. Haliyle pek çok marka gülsuyu üretiyor satıyor. Fırsatım olursa farklı markalardan alıp ürün karşılaştırması yapacağım. Ama şimdilik bu şişenin de yedeği vardı. Onun bitmesini bekliyorum.

10) Doa Kozmetik Lavanta Yağı: Vaktiyle alınmış ve anca kullanım sırası gelmiş bir diğer ürün daha. Doa Kozmetik'ten yaptığım ilk ve son alışverişin en kıymetli parçalarından biriydi. Uzun süre kullanmaya kıyamadım sonra uyku problemi yaşayınca açtım ve kullanmaya başladım. Gerçekten Doa Kozmetik'ten gelen ürünler içerisinde tek güven veren iyi üründü. Oldukça bereketli bir üründü yaklaşık bir buçuk yıldır hemen hemen her gece kullandım. Sonra başka başka amaçlar için de kullandım ve daha yeni bitti. Cam şişede olduğu için şişesini saklayacağım. Doa Kozmetik'ten tekrar alışveriş yapmama kararı aldığım için  başka bir üreticinin lavanta yağını kullanmaya devam ediyorum.

11) L'oréal Nutri Gold Extraordinary Oil: L'oréal piyasadan çekmesin diye dua ettiğim bir diğer ürün, bir diğer seri. İlk çıktığında Gratis indirimine denk gelmişti ve hiç denemeden 2 şişe birden aldım, iyi ki de almışım. Bu bitirdiğim 3. şişe. Hiç pişman değilim. Yedeklediğim bir diğer ürün. Almaya devam edeceğim. Kuru cildime iyi gelen nadir ürünlerden biri. Ölünceye kadar almaya devam edeceğim. Hunharca kullanmama rağmen çok bereketli olduğunu eklemeliyim. Çok güzel kokuyor. Cildi harika nemlendiriyor.

12) L'oréal Nutri Gold Extraordinary Oil-Cream: Bu seri gerçekten bir harika dostum. Çıkar çıkmaz aldığım ve bayıldığım bir ürün. Kokusu, yapısı, etkisi, ciltle bütünleşmesi harika. Artık senkronizasyonu da oturttum krem ve yağ aynı anda bitti. Bir süre elimde biriken diğer ürünleri kullanmak üzere ara vereceğim ama onlar biter bitmez yeniden kullanacağım. Çok uzun süre ayrı kalabileceğimi zannetmiyorum. Yedeğim yok, ilk indirimde yeniden alacağım.

13) Caldion Jeans For Men Parfüm: Bu küçük ürün aslında bir erkek parfümü ama kokusu çok güzeldi zaman zaman değişiklik olsun diye kullandım ve bitti. Şişesi harika ve kullanışlı olduğu için kullanmaya devam edeceğim.

Bu haftanın bitenlerini elimden geldiğince detaylı olarak anlatmaya çalıştım. Çoğunlukla kullanmayı sevdiğim ve yeniden alacağım ürünler bitmiş. Önümüzdeki dönemde, almaktan bıktığım, artık almam dediğim, aldığıma pişman olduğum ürünleri bitirmeye çalışacağım.

25 Ekim 2017 Çarşamba

25-29 EKİM 2017 WATSONS İNDİRİMİ

Uzun zamandır açmayı planladığım bloğumun ilk yazısı bugüne kısmetmiş.

Kozmetik ürünlerinin fiyatlarındaki hızlı ivme tüm tüketicilerin malumu. Halbuki ne güzeldi geçtiğimiz yıla kadar kozmetik sektöründe marka ve ürün çeşitliliği oldukça iyi düzeydeydi. Kişisel bakım zincirlerinin arasındaki pazar payı rekabeti de tüketicinin menfaatineydi ancak sonra ne oldu bilinmez tüm kişisel bakım zincirlerine bir doygunluk geldi sanırım; sembolik indirimlerle işin tadı kaçtı. Dahası fiyatlar her geçen gün artıyor hatta yer yer katlanıyordu.

Diğer taraftan ürünlerin mağazalarda bulunabilirliği konusunda hayli sorun yaşanıyordu. Yeni çıkan ya da hedef kitlesinden tam not alan her ürün karaborsaydı. Bu durum toplumdaki kozmetik açlığının değil görgüsüzlüğün bir tezahürüydü bana kalırsa. İşte sanırım tam da bu noktada, kişisel bakım mağazaları, tüketicinin zaafını keşfetti; ürünlerin fiyatı ne olursa olsun onlar hedeflerindeki satış kotasına ulaşıyorlardı. Hal böyleyken indirim oranları için birbirlerini kırmalarına gerek yoktu.

En nihayetinde döviz kurundaki hızlı artışın da bahanesiyle fiyatlar yılın ikinci yarısından itibaren uçuşa geçmişti. Döviz kurundaki artışın bahane olduğunu geçmişteki ithal malların kur optimizasyonu çalışmalarımdan gayet net bir şekilde söyleyebilirim. (İsterseniz bu konuya ilişkin daha teknik ve detaylı bir yazı yazabilirim daha sonra).

Kozmetik fiyatlarını takip etme alışkanlığım nedeniyle haziran ayından bu yana yapılan indirimlerin hiçbiri beni ikna etmiyor dahası endişelendiriyordu.

Konumuza dönecek olursak, 2014 yılından beri markaların ve ürünlerin indirimli ve indirimsiz fiyatlarının arşivini tuttuğum için rahatlıkla söyleyebilirim ki 25-29 Ekim 2017 Watsons indirimi son 4 ayın en gerçekçi indirimi.

Watsons dün akşam indirimi ilan ettikten sonra sitesine girdim ve benim almayı düşündüğüm ürünlerin indirimsiz fiyatlarını ve kampanyada olan ürünlerin kampanya dahilindeki fiyatlarını not ettim. Sabah da alışverişe çıkmadan, indirimli fiyatları karşılaştırdım. Listemi kaptığım gibi en yakı Watsons mağazasına gittim. Henüz reyonlara indirim etiketleri yerleştirilmemişti. Ekip oldukça yoğun bir şekilde bu etiketleme le meşguldü ve buna rağmen oldukça güler yüzlü ve yardımsever yaklaşıma sahiplerdi.

Evdeki kozmetik stoğum orta ölçekli bir yerel parfümeri açmaya yeteceği için alışveriş ölçeğimi daraltmaya ve yeni ürünleri denemeye öncelik vermeye çalıştım.

Aldıklarımı kalem kalem aşağıda belirteceğim. Fiyat konusunda akıllarda soru işaret kalmasın diye b alışverişe ait fişin de fotoğrafını ekleyeceğim.

1. L'oreal Saf Kil Siyah Nokta Karşıtı Maske: Bu maske serisinin en yeni üyesi olduğu ve gözenek sıkılaştırma vaadi olduğu için bu maskeyi bir aydır almak istiyordum. Migros indiriminde aynı fiyata olmasına rağmen bu versiyonunu bulamadığım için bugün alabildim. Nivea'nın yeni Urban Detox maskesi ile arada kararsız kaldım. Onu bir sonraki indirime erteledim ve bunu aldım. Bu arada bu maskelerin yanında hediyeler bantlanmıştı. Benim çanta içi organizerına ihtiyacım oluğu için küçük siyıah keçeden bir çanta bantlı olanını aldım. Fiyat aynı. Sadece fişte 0,01 kuruş bir maliyet belirtmişler (stok çıkışında bedel belirtilmesi gerektiği için olabilir diye düşündüm çok düşük bir meblağ olduğu için dert etmedim açıkçası).

2. Rimmel London Magnif'eyes Eyeshadow & Kohl Kajal: Çift taraflı bir ürün; bir tarafı far diğer tarafı sürme gibi ama her iki tarafının da yapısı çok yumuşak, kalıcılığı gayet iyi. Uygulaması gayet pratik ve zaman içinde akma bulaşma dağılma yapmıyor. Aldıklarımın içinde en içime sinen ürün bu oldu diyebilirim. Halbuki sırf renkleri hoşuma gittiği için almıştım, pek beklentim yoktu diyebilirim. Üzerinde rengini belirten bir isim ya da numara yazmadığı için belirtemiyorum fotoğraftan inceleyebilirsiniz.

3. Maybelline Color Sensational Metallic 30 Molten Bronze: Mağazada gördüğümden beri almak istediğim bir rujdu. Duochrome bir ruj. Hem yeni sezonun modasına uygun hem de renk oldukça özgün. Serinin diğer renklerine de mutlaka şans verilebilir ancak ben Molten Bronze' dan başlamak istedim. Pişman değilim. Olay yaratacak ve kara borsa olacak bir ürün olacağını tahmin ediyorum.

4. L'oreal Color Riche Matte 640 Erotique: Bu ne olur ne olmaz diye aldığım bir rujdu. Yaklaşık iki buçuk yıl önce henüz ilk çıktığı zaman aldığımda ses getireceğini öngörmüştüm. L'oreal' in sevilen ürünleri pat diye üretimden kaldırma huyunu iyi bildiğimden bu fiyata bir daha bulamam endişesiyle yedekledim. Pişman değilim.

5. Pastel Show By Pastel Dudak Kalemi No 204: Şu dünyada en sevdiğim kozmetik ürünlerinin başında dudak kalemleri geliyor. Dudak kalemlerinin makyajdaki yeri ve önemi yeni yeni keşfedildi ve keşfedilmesiyle fiyatlar aldı başını gitti. Kolay kolay da indirimlere dahil edilmiyor. Bu renk kullanışlı göründü ve indirime dahil edilince de hemen aldım.

6. Pastel Oje No 229: Bu rengi annemle uzun zamandır kafaya taktığımız mat ve tok lacivert renge mukabil aldım. Tek kat boncuk mavi, iki kattan sonra renk şişedekinden bile daha koyu oluyor. Gayet beklentimi karşıladı.

7. Flormar OjeNo 452 Marine Lover: Yine yukarıda belirttiğim lacivert oje takıntımıza binaen aldığım bir diğer oje de bu. Çok güzel bir rengi var. tek katta aradığımız koyu tok mat lacivert rengi sağlıyor.

8. Pastel Oje No 238: Koyu mürdüm morunun içinde iri yaldızlarla bu kış en çok kullanacağım ojelerden olacağını düşünerek aldım. Bordolardan gına geldiğinde can kurtaran olacak nitelikte bir renk.

9. Rimmel London Step-2 Super Gel Top Coat: Daha önceleri gereksiz buluyordum bu jel son kat cilalarını ama fiyatı oldukça iyiydi bu nedenle denemek için aldım.

10. Golden Rose Holographic Oje No 06: Mavi & lacivert oje olarak çok tercih ettiğim renkler değil bu nedenle yukarıda aldığım ojeleri daha kullanışlı hale getirmek için aldığım bir oje oldu. Holografik oje almak istiyordum ama Golden Rose markasını tercih etmediğim için uzun süredir direniyordum. 3 yıllık aradan sonra ilk defa bugün yeniden bu markanın bir ürününü aldım. İçim pek rahat değil ama neyse.

11. Golden Rose Metals Oje No 105 & No 107: Battı balık yan gider mi gitmesin ama bugün biraz çizgimin dışına çıktım. Yukarıdaki holografik ojeden sonra her ne kadar Golen Rose markasından alışveriş yapmayı tercih etmesem de nostaljik bir çağrışımla elimden bırakamadım. Eskiden bu renklerde ojeler olurdu ve çok severek kullanırdık. Bunları da o düşünceyle elimden bırakamadım. Başka bir marka olsaydı muhtemelen serinin tüm renklerini alırdım.

12. Watsons Soft & Clean Cotton Buds: Kontrolü kaybettiğimin ve gaza geldiğimin resmidir. Sırf kasadaki kız kampanyada çok uygun dediği için nasıl olsa en çok kullanılan ve en sık bitirdiğim ürün diye aldım. Gerçekten ucuza mı geldi pek emin değilim.

13. Uni Wipes 3'lü Islak Mendil: Gaza gelerek aldığım bir diğer ürün, yine indirim yine kasadaki kız son kaldı dediği için tamam tamam dedim geçtim.

En nihayetinde 13 parçadan oluşan bu alışverişime 93,18 Türk Lirası ödedim ve çıktım. Gerçekten eğer indirimleri gerçekçi bulmasaydım bu kadar alışveriş yapmazdım. Eğer ihtiyaçlarınız varsa gidip bu indirimi değerlendirebilirsiniz. Bu yazıyı da bu akşama yetiştirmeye çalıştım ki hazır indirimin başlarında size de fikir versin.

Şimdilik benden bu kadar. Önümüzdeki günlerde daha farklı daha renkli içeriklerde görüşmek üzere...